tek hücreli canlılarla deney


Neil Shubin'in “İçimizdeki balık” kitabından not aldığım ilginç bilgileri sizlere aktarmaya devam ediyorum. (Okuduğunuz kitap bilgiyle dolu olunca, alınan notlar da haliyle fazla oluyor.)

Antropolojiyi, coğrafyayı, biyolojiyi ve genetik bilimlerle ilgili şeyleri okumayı seviyorum. Bilimsel tezler üretip bu tezlerin doğruluğunu ispatlamak için adım adım ilerleyen deneyler de ilgimi çekiyor. Hele hele bir de bu deneyler ilginç sonuçlarıyla insanı şaşırtıyorsa o zaman bunları kareli defter'e yazmak için mutlaka not alıyorum.

Evet, hemen konuya geçeyim.

Dünya oluştu, atmosfer yavaş yavaş yerine oturdu, canlı hayat tek hücreli olarak açığa çıkmaya başladı... ama sonra bu tek hücreli canlılar nasıl oldu da yavaş yavaş çok hücreli canlılara dönüştü?

İşte bu soru için üretilen tezlerin en başında canlı hayatın birincil amacı olan “hayatta kalma” koşulu araştırılıyor.

Tek hücreli canlılar birbirlerini yutarak yaşamlarını devam ettirirken av olmaktan kurtulmak için bir araya gelen bazı tek hücreli canlılar küçük gruplar oluşturmaya başlamış olmalılar. (İrileşen vücutlar yenilip yutulmaktan kurtulmak için en iyi çözümü oluşturmuşlar diye düşünülüyor.)

Bu fikri araştırmak için deney yapmaya başlayan Martin E. Boraas (Wisconsin-Milwaukee Üniversitesi'nden) ekibinle birlikte tek hücreli canlıların “av” ve “avcı” olduğu durumlarda “tek hücreli canlıların davranış değişikliklerini” takibe almış.

Bu araştırma için de tek hücreli bir canlı olan “Alg”lerin laboratuvarda nesiller boyu yetişmesini izlemişler.

Bakın sonra Boraas deneyinde neler olmuş;

Alglerden başka canlı bulunmayan laboratuvardaki bu steril ortama başka mikropları ve tek hücreli canlıları yiyen (yine kendisi de tek hücreli olan) kamçılı bir canlı bırakıyorlar.

Bu kamçılı tek hücreli “avcı”, kendisi için oluşturulan harika av alanında gününü gün etmeye başlıyor ama “av” konumundaki diğer tek hücreli canlılar da boş durmayarak “avcı”ya karşı birlik olup savunmaya geçiyorlar.

Av konumundaki tek hücreli canlıların önce yüzlercesi bir araya gelerek büyük topluluklar oluşturuyorlar ama hareket ve besin temini zorluğuyla fazladan harcanan enerjiyi dengelemek için bir araya gelen hücrelerin sayısı azalıp olabilecek en iyi seviyeye geliyor.

Bu sayı sekiz hücreye gelip yerine oturuyor. Artık avcı bu yeni sekiz hücreli canlıları büyüklüğünden dolayı yiyemeyeceği gibi yeni oluşturulan bu birlikteliğin üyeleri de sayının az olması nedeniyle hem rahat beslenebilecekler, hem de rahat hareket edebileceklerdir.

Buraya kadar zaten çok ilginç olan konunun esas ilginç olan yanı ise bundan sonra başlıyor;

her biri ayrı ayrı karar verip hayat mücadelesinde tek başına olan bu tek hücreliler kendi aralarında birleşip yeni organizmalar oluşturarak avlanmaktan kurtulduktan sonra “avcı” olan tek hücreli canlı ortamdan çıkarılarak ortam yeniden güvenli hale getiriliyor.

Ama...

Tek hücreli bu canlılar sekiz hücreden oluşan çok hücreli canlılara dönüştükten sonra ortam güvenli olmasına (ve yüzlerce nesil tehlikesiz bir ortamda üreyip çoğalmayı devam ettirmelerine rağmen) bundan sonra buradaki mikro sistemde dünyaya gelen tüm organizmalar sekiz hücreli olmaya devam ediyorlar...

Birkaç yılda laboratuvar ortamında tek hücreli bir yaşam formundan çok hücreli bir organizmaya dönüşerek yeni bir vücut oluşturulabiliyorsa, milyarlarca yılda yeryüzü gibi çok varyasyonlu bir ortamda neler olabileceğini varın siz düşünün.